Artvin Masaj Salonu Masöz Funda
Artvin Masaj Salonu
Bir çocuğun dünyaya yeni açılmış gözleri, kaldırımları bile eskiyip gitmekten kurtarmış olur. Laura’yla birlikte olduğum süre, oğlumun küçükken bana tattırdığı bazı sevinçleri hazzıyordum. Ormandaki gölde kayıkla gezmeye gidiyor, Eyfel Kulesi’ne tırmanıyor, Tröne Fuan’nda aylak aylak dolaşıyorduk ve Paris benim için ilk kere var oluyordu. Laura’yı, iş yiyecekleri yerken içimi sıkıntı basan lokantalara gdolayıyor ve oralarda mutlu olduğumuzu şaşkınlıkla keşfediyordum. Onun arkasından içeri girdiğimde, ‘Direnişçilere özgü sert bakışların birer darbe gibi yüzüme indiğini hissediyordum; o ağır, görmüş olduklerinin gerisindeki gerçeği arayan bakışları fırlatır gibi atan yüzler, çizgileri ve kemik yapılan bakımından, Artvin Masaj Salonu
Artvin Masaj Salonu
rastlantı sonucu öylesine tipik yüzlerdi ki, adım atarında birer lejyoner kasketi eksikti. Çok genç bir kadına eşlik eden, yaşını başını almış adamların çok şık lokantalarda karşı karşıya kaldıkları kabul görme sınavını hâlâ başanyla verebildiğimi biliyordum. Arkamdan mırıldanan insanoğluın seslerini duyar gibiydim: Artvin Masaj Salonu “Yahu, şu Jacques Rainier kaç yaşmda var allah aşkma? Kestirmek zor… Otuzunu geçmiş bir oğlu var… Ek olarak, Chaban’la beraber dağlarda cenktı… Hiç içki içmiyor… Kendine çok iyi bakıyor olmalı.” Kendime çok iyi baktığım falan yoktu. Dümdüz ve yara izleri olan bir çehreım, alabros kesilmiş, oldukca aklaşmış sarı saçlarım, güçlü çenelerim vardır:
Kemik yapım berbattır şu demek oluyor ki. Kıskanç bir titizlikle koruduğum, yirmi senelik eski giysiler giyerim: Onları değiştirme düşüncesi bana dehşet verir. Dış görünüş, sonucunda inandırıcılık sağlıyor, dolayısıyla, bu seçkin görüntümü son on senedir hemen hemen hiç değiştirmedim. Kendime bu şekilde bir görüntü vermiş ve bu görüntüye bel bağlamıştım. Laura çarşafların ve yastıkların arasından, savaş veren bir kuğu şeklinde beliriyor, Artvin Masaj Salonu kıyıya tekrar ulaşmak için tutunacak bir ağaç dalı anyonmuşçasına kolunu uzatıyordu. Şikâyet edeceği vakit yüzünü utanıyormuş şeklinde saklıyor ve çığlığının gökyüzünü kaplamaması için elini ısırıyordu. O çığlığı göklerden esirgediği için üzüntü duyduğumu söyledim. “Brezilyalıların ifade biçimlerini kavrayamıyorum… Mutlu olmanın önemi bu kadar mı şu demek oluyor ki?” Bakışları yüzümde dolaşıyor ve neşesi birazcık geri geliyor. “Kaygılanma, Jacques…”